29 Ağustos 2013 Perşembe

Halepçe ve Enfal'de Alman Parmağı

29 Ağustos 2013 Perşembe; Ardan Zentürk, Star Gazetesi, ''Saddam ve Beşar'ı Silahlandırmak''

''...Saddam, o sırada, Batı adına İran'la savaşıyordu, ona her şey serbestti. 1986-88 yılları arasında GÜNEŞ'te dış haberler editörüydüm. Bonn muhabirim de rahmetli Hayrettin Kalyoncu'ydu. O, Saddam'a kimyasal silah yapımında kullanılan malzemeyi tedarik eden Alman firmalarının izini tespit etmişti, işin üzerine gittik, bir yere kadar, bu arada Hayrettin bir ''sözde'' trafik kazasında az daha ölüyordu, işin şakasının olmadığını bu suikast girişiminde anladık. 

Şimdi belgelerin ortaya çıkmasıyla onun da ruhu huzur bulmuştur...

Saddam'ı kimyasal ile silahlandıran çeşitli Avrupa şirketleriydi.''

28 Ağustos 2013 Çarşamba

20 Ağustos 2013 Salı, Turgay Güler-Akşam Gazetesi

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/maliki-kilicdaroglunu-niye-cagirdi-acaba-c2/haber-237279


Turgay GÜLER turgayguler@hotmail.com
Maliki davet etti, Kılıçdaroğlu Irak’a gitti.
Dışişleri Bakanlığı “ciddi risk” uyarısında bulundu, dinletemedi.
“Benim adım Kemal, ben korkmam” dediğini duyar gibiyim.
Eyvallah!
Demek ki mevzu derin. Ziyaret ziyadesiyle mühim. Bütün risklere değer!
Bakanlık; “Gitmeyin, can güvenliğiniz tehlikede olur” derken, anlaşılıyor ki Maliki; “Korkma gel, seni koruruz” demiş, cesaretlendirmiş.
Belli ki, sadece can güvencesi de vermemiş!
Sanki bir şeyler için umutlandırmış.
Hele bir sağ salim gidip dönsün, zahire bakıp anlarız meseleyi.
Vallahi abartı değil; Gezici ruhun gözü kulağı bu ziyarette!
Sanki Kılıçdaroğlu gelirken dostlarına eylülü ısıtacak ateş için odun getirecek. Umarım Çin gezisinde yaşanan akıbet zuhur etmez. Çin malı hediyelikler yüzünden uçakları kalkamamıştı.
Lakin ortada çok daha ciddi bir risk var. Kılıçdaroğlu’nun odun taşıdığı ateş hafazanallah ülkeyi yakar! Zira etraftan da bu ateşi yelletiyor.
 Mezhepçilik yapıyor! Dozunu da her geçen gün biraz daha artırıyor.
Bu ülke için çok yazık!
Bir yandan odun, diğer yandan da İsrail’in bölgede inşa ettiği “kaos değirmenine” su taşıyor.
Daha önce de Esed’e gitmişlerdi.
Hatırlayın İsrail’e de gitmiş, Erdoğan’ı şikayet edip dönmüşlerdi.
 “Türkiye’yi Mısır’a çevirmek istiyorlar!” dendiğinde Kılıçdaroğlu “CHP buna izin vermez” diyerek güvence veriyordu.
Komik!
Gel gör ki; Esed’in de, Maliki’nin de tek derdi bu. Açık söylemek gerekirse İsrail, Almanya, İngiltere ve derin Amerika’nın da.
Gezi kalkışmasında sevgi pıtırcığı çiçek çocukları alınlarından öptüğünü “yürüyün aslanlarım kim tutar sizi” kabilinden cesaretlendirdiğini de biliyoruz. Hakim güçler, Erdoğan’ın Sünnicilik yapması için çok uğraşmışlardı. Ama Erdoğan elinin tersiyle itti. Öyle olmasaydı vaktiyle Esed’e “kardeşim” demez, Suriye-Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesi için çaba harcamazdı.
Ama o kardeş diktatörlüğe soyununca, Erdoğan çok net mesafe koydu.
Kılıçdaroğlu bunu uzun süre eleştirdi; “Hani kardeştiniz ne oldu?” diye.
Keşke kendisi de eli kanlı bir caniye karşı mesafe koyabilseydi.
Yapmadı!
O mesafeyi Sisi’ye de koyamadılar.
Maliki’ye de.
Şimdi ise ayağına gidiyor.  
Peki Maliki, Kılıçdaroğlu’na ne verebilir?
Tahmin etmek zor değil; İngilizler ve Amerikalılar Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilişkilerinden rahatsız. Malum enerji meselesi.
Doğal olarak Maliki de rahatsız.
Merak ediyorum, Kılıçdaroğlu niye rahatsız? 
MALİKİ'NİN AJANDASI
-  Erdoğan’ı şikayet edecek.
-  Kürtleri şikayet edecek.
-  Dışişleri ve Enerji Bakanlıklarını şikayet edecek.
-  Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki anlaşmalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirecek.
-  Kılıçdaroğlu’na muhalefet yapması için bu konularla ilgili “tüyolar” verecek.
-  Derinlerden mesaj iletecek. 
ANADOLU YİNE GÖREV ALACAK
Müttefikler İstanbul’u işgal ettiğinde İstanbul’un malum semtlerinde coşkuyla karşılanmışlardı. İngiliz, Fransız, İtalyan askerleri yine malum çevrelerin desteğini görmüşlerdi. Bazı baronlar “ev sahibi” rolüne soyundular. Atatürk ve arkadaşları çareyi Anadolu’da görüp yollara düştüler. İstanbul’u da ülkeyi de Anadolu insanıyla ayağa kaldırdılar.
Diyarbakır’daki Adeviye’ye destek mitingini görünce bir kez daha umutlandım. İstanbul’daki destek eylemlerinin toplamından daha kalabalıklardı.
Göz yaşartıcı.
Ve son bir not;
Anadolu, ana rahmi gibidir. Her daim kanamalı fakat bereketli. Sürekli dik ve doğurgan. 
BAZILARININ KAŞI GÖZÜ OYNUYOR
Üçüncü dünya savaşındayız! Her ne kadar adı konulmamış olsa da gerçek bu. Dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye ilk kez oyun masasına oturmayı başardı. Kozları güçlü. Reste rest çekebiliyor. Lakin masada arkasında duran münafıklar, rakip oyunculara “elini” söylüyor. Kaşı gözü oynuyor anlayacağınız. Sadece kaşı gözü oynasa iyi.
Siz anladınız onu!

9 Ağustos 2013 Cuma

BERLİN-PEKİN HATTI

Cemil Ertem, 09 Ağustos 2013 tarihli yazısında, ''Bölge'' başlığı altında:

Burada bölge deyince Avrupa'dan yola çıkalım ve Ortaasya'yı geçerek Pekin'e uzanalım. Yani Berlin-Pekin hattıdır bu... Kolay değildir çünkü, Avrupa dahil burada sınırlar yeniden çiziliyor. Enerji hatları ve enerji oyunu tümden değişiyor... AB bu haliyle devam etmeyecek. Türkiye'de AB'ye üye olmayacak zaten. Bu defter kapandı. Ama Türkiye-Avrupa entegrasyonu bir başka biçimiyle devam edecek. Zaten bu tarihi bir devamdır. Balkanlar coğrafyası ve Ortaasya enerji hatlarıyla, beşeri sermayenin mobilizasyonu ve sermayenin Türkiye'den Avrupa'ya ihracıyla önümüzdeki günlerde daha fazla entegre olacak. Bunun önünde artık hiçbir güç duramaz.  Almanya sanıldığı kadar önemli değildir. Türkiye ısrarla ve üzerine giderek AB bütünleşme sürecini sürdürmelidir. Burada Türkiye, enerji güvenliği ve yeni boru hatlarının inşasında etkin olma politikasını daha da öne çıkarmalıdır.

Ortadoğu'da Başbakan Erdoğan'ın etkisi çok büyük. Bunu onun karşısında olanlar bile inkar edemiyor.  Bu etkinlik Kürt barışı ile daha da artacaktır. Ve bu Türkiye için büyük avantajdır. Türkiye büyük Kürt barışını öne çıkarmalıdır.  Bu yalnız, K. Irak'ta değil, Suriye ve İran Kürtleriyle de barıştır. Bütün bu coğrafyanın 'eski' olandan kurtulması  Türkiye'ye bakıyor. Bunu unutmayalım. Hazar ve K.Irak enerji kaynakları da, bu anlamda, önemli...

http://haber.stargazete.com/yazar/bayram-sonrasi/yazi-779926


7 Ağustos 2013 Çarşamba

ROME DAMAGE(ROMA DARBESİ)




(41:17-44:04)  -Erem Şentürk:''Bak şu ''doğrudan demokrasiyi'' konuşmamız lazım, diğer adıyla ''katılım demokrasisi''.

-Turgay Güler:''Sandık her şey değildirin altına...''

-Erem Şentürk: ''Bak bu ne biliyor musunuz? Ben size bir örnek vereyim, kendi fikrimiz değil. Doğrudan, ilk olarak, demokrasi Antik Yunan'da. Sandıktan önce zaten bu, bak burada ayrılalım. Doğrudan demokrasi dediğiniz şey sandıktan sonra bulunmuş modern bir şey değil, sandıktan önce denenmiş ilkel bir şeydir. Bakmışlar ki yürümüyor, sandığı buldular. Bu bilgiyi karıştırmayın. Öyle pompalayacaklar, inanmayın. Katılımcı demokrasi; doğrudan demokrasi, sandıktan önce bulunmuş sandıktan önce bulunmuş, çağdaş, modern bir şey değil, sandıktan önce denenmiş sandığın ilkel halidir. Ben size başka bir şey söyleyeyim, bu doğrudan demokrasiyle ilgili, adı ne biliyor musunuz tarihteki adı? ''Roma Darbesi'' ''Rome Damage'' diyorlar buna. Niye Rome Damage diyorlar buna biliyor musunuz? Roma kontrol edemediği, canını sıkan, askeri olarak da gitmeye üşendiği yerlere; şairlerini, yazarlarını, tiyatrocularını gönderiyor; orada ''doğrudan demokrasiyi'' anlattırıyor, orada kamuyu hantallaştırıyor, kamuyu aksatıyor ve oraya diyor ki 'bak gördün mü senin ülkeni ne hale getirdim. Vergini ödemeye devam et, bana itaat et diyor.' Doğrudan demokrasinin tarihteki adı Rome Damage, yani Roma Darbesi, 'Roma  zararı' olmasının sebebi bu.''

-Turgay Güler: ''Kimlerle yapıyor bu işi?''

-Erem Şentürk: ''Şairler, tiyatrocular ve yazarlarla yapıyor.''

-Turgay Güler: ''Sanatçılar diyelim...''

-Erem Şentürk: ''Sanatçılarla yapıyor. Sanatçılarını salıyor, kontrol edemiyorsa. Bunun tam on iki tane örneği var tarihte. On iki ülkeye yapmış bunu Roma. Roma Damage olarak geçiyor. Yani Roma İmparatorluğuna itiraz ederseniz; vergiyi ödemezseniz, günümüze uyarlayalım, kafamızda oluşturabiliriz biz bunu, onun sizi sömürmesine müsaade etmezseniz hemen, ülkenizin içine tiyatrocuları, şairleri ve yazarları salıyor, onlar doğrudan demokrasi denen bir şeyi anlatıyorlar ve o ülkede kamu iflas ediyor.''

-Nevzat Çiçek:''Ama dışarıdan geliyor...'' (Erem Şentürk) ''Tabi dışarıdan geliyorlar''. ''Bunu niye söyledim burada, başbakan yardımcısının bir sözü vardı, geçen programda da söylemiştik, Almanya ile ilgili bir söz hatırlarsan. ( http://almanyanotlar.blogspot.com/2013/08/en-siradisi-01-08-2013_6.html ) Açık açık söylemiştik, (Turgay Güler) ''Burhan Kuzu söylemişti değil mi'' Burada Nevzat Çiçek onaylıyor ve Turgay güler devam ediyor.'' İngilizler Çinlilere yapmış değil mi benzer bir şeyi?''

-Erem Şentürk: ''Tabi çok yaptılar, defalarca yaptılar. Şimdi bunun adı, yani siyasi literatürdeki adı, Roma Darbesi. Şimdi bu Roma Darbesini en çok kim seviyor biliyor musunuz? İngilizler seviyorlar ve Almanlar seviyorlar, bunu kullanmayı. (Nevzat Çiçek) ''Ve hala da kullanıyorlar.''

(1:23:27-1:24:33)  Erem Şentürk: ''Ya bir tane soru soruyorum ben. Basın özgür değil diyenler bana şunu göstersinler. Şu adam, şu haberi yaptığı için içeride diye. Terör örgütünden içeride; adi suçtan içeride, hakaretten içeride, küfürden içeride. Ne istiyorsunuz? Zaten sabahtan akşama kadar başbakana küfür ediyorsunuz. Ne istiyorsunuz? Zaten sabahtan akşama kadar, başbakanın kızına, hanımına küfür ediyorsunuz. Ne istiyorsunuz? Zaten sabahtan akşama kadar Anadolu'nun Müslümanlarına küfür ediyorsunuz. NE istiyorsunuz? Zaten sabahtan akşama kadar bizi aşağılıyorsunuz. Sabahtan akşama kadar, köşe yazılarınızla; televizyon programlarınızda, yüzde altmışını Almanların ve İngilizlerin finanse ettiği televizyon programlarınızda, kanallarınızda, başbakanın ailesine, küfür ediyorsunuz. Başbakana küfür ediyorsunuz. Köşelerinizde küfür ediyorsunuz. Müslümanlara küfür ediyorsunuz. Anadolu halkını aşağılıyorsunuz...

Bütün gün bizi rencide ediyorlar. Bütün gün bizi ötekileştiriyorlar. Sadece 'seçkinci'; kendisi ''elit'' adamı övüp övüp yerlere göklere sığdıramıyorlar. Ondan sonra diyorlar ki 'basın özgür değil' Ya basın özgür değil de, sen bu küfürleri nasıl ettin mübarek?''

6 Ağustos 2013 Salı

EN SIRADIŞI 01 08 2013




(10:58-12:20) Yusuf Ziya Cömert: ''Konvansiyonel şartlara baktığımız zaman, az gelişmiş ülkelerle ya da gelişmekte olan ülkelerle, gelişmiş olan ülkeler arasındaki makas sürekli açılır. Usul budur. Sen ne kadar koşsan önündeki adamın daha ileri gittiğini görürsün. Arayı kapatamazsın; fakat Türkiye bunun istisnası bir ülke oldu. (Ahmet Kekeç)'' Ve Brezilya.'' Ve Kore. Arayı o eski dönemde kapatanlardan biri ve bunların örneği çok azdır. Yani, diyelim bir Endonezya falan, arayı kapatma kapasitesine sahip değildir. Mısır, ileri gitmek bir tarafa geri geri gider mesela. Ama Türkiye istisnai örneklerden birisi oldu. Bunu durdurmaları lazım, bununla ilgili büyük bir çaba içerisindeler. Peki neden? Yani düne kadar yüzümüze gülen İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya falan , bunların suratları niye yavaş yavaş asılmaya başlar? Bence o kategorinin ('gelişmiş ülkeler liginin') içine girmekte olan bir ülkeyle karşı karşıyalar. Bu ülkede destabilizasyon üretecekler, bu ülkede bir kargaşa, bir kaos üretecekler ve bu ülkeyi geri doğru itmeye çalışacaklar...''

(26:12-27:27) Nevzat Çiçek:'' Şimdi bir AK Parti genel başkan yardımcısı diyor ki -isim vermim- bugün basına yansıdığı için söylüyorum '' Türkiye'nin ekonomik gücünü bloke etmek isteyen Almanlar, alevi kartını kullanıp bu olayı destekliyor '' diyor. Şimdi Türkiye'de bir insan üç ağaç meselesi için çıkıyorsa; bu üç ağacın, dünyanın en saygın gazetelerinde, ki bence değiller artık, o büyük gazetelerde reklam olması, ne anlama geliyor? Büyük devletlerin bu olaylara müdahil olması, haftada üç açıklama yapması ne anlama geliyor? Daha da önemlisi Ak Parti hükumetini, Amerikancı olmakla suçlayanların aynı kategoride bulunması ne anlama geliyor? Daha da ileri gideyim, gezide gördüğümüz bir olayın bir benzerinin Adeviye öncesi; Nahda öncesi, Tahrir'de sergilenmesi ne anlama geliyor?''  

(56:32-57:15) Ahmet Kekeç: '' Fazıl Say'ın imza attığı bildiri; Atatürkçü düşünce derneği finanse etmiş, Fuat Kavur diye biri o Oscarlı aktörleri ayarlamış, onlar da okumamışlar bilmiyorlar tabi nasıl bir şeye imza attıklarını, tam bir kepazelik, tam bir fecaat. Kazlı Çeşme siyasi parti toplantısı mitingini Nürnberg toplantılarına benzetiyor. Nürnberg toplantılarında üstelik silahlı şeyler vardı. Yahudileri terörize ederlerdi. Öldürürlerdi. Yani, oraya benzetiyorlar.''

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Star Gazetesi, 01/08/2013

‘Makine lobisi’ yerli üretime darbe vuruyor

‘Makine lobisi’ yerli üretime darbe vuruyor

Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Başkanı ve İSO Başkan Vekili Adnan Dalgakıran, Türkiye’de yabancı şirketlerin ‘makine lobisi’ oluşturduklarını ve bunun yerli üretime ciddi darbe vurduğunu söyledi. Dalgakıran, makine sektörünün gelecek döneme ilişkin hedeflerini ve projelerini iftar yemeğinde paylaştı. Türkiye’de kamu projeleri de dahil olmak üzere proje geliştiren ve hayata geçiren yabancı şirketlerin kendi ülke markalarına ait makineleri kullandığını ve bir ‘makine lobisi’ oluşturduğunu belirteren Dalgakıran “Diyelim ki Alman bir şirket kamudan Türkiye’de iş aldı. Tüm makinelerini Almanya’dan getiriyor. Sözleşmeye bu şartı koyuyor. Yerli makine kullanımı azalıyor ve sektörümüze darbe vuruyor. Halbuki bizim üretim kalitemiz ile onlarınki arasında hiçbir fark yok, hatta fiyat olarak yüzde 15 daha uygunuz. Ancak adamlar bunu devlet politikası haline getirmiş. Devletimiz yabancılara verdiği kamu projelerinde yerli malı kullanım şartı koymalı” dedi. Yaşanan kriz ve gelişmekte olan ülkelerin korumacı ithalat politikaları nedeniyle sektör ihracatında sıkıntılar yaşandığını da belirten Dalgakıran, şöyle devam etti:Kaan Zenginli

Türkiye’de yabancı şirketlerin ‘makine lobisi’ oluşturduğunu ve piyasayı hakimiyet altına aldıklarını belirten Dalgakıran “Yabancı Türkiye’deki projesinde kendi makinesini kullanıyor. Bu da yerli üretimi zora sokuyor” dedi. Dalgakıran, devletin ihalelerde yerli malı şartı koyması gerektiğini söyledi.
Gümrük vergisi de sorun
“BRIC ülkeleri tarafından iç piyasalarını korumaya yönelik uyguladıkları politikalar Türk makine ihracatını sıkıntıya sokuyor. Bizim büyük pazarlarımızdan olan bu ülkeler ithal ettikleri makinelerde gümrük vergilerini yüzde 25’lere kadar çıkardılar. Ancak Çin ve Hindistan’dan gelen makineler halen yüzde 3 vergi ile Türkiye’ye giriyor. Bunun yanında Avrupa ve ABD arasında imzalanacak olan Serbest Ticaret Anlaşması’nda Türkiye’nin dışarıda kalması ekonomimize ciddi zarar verecek. Mutlak suretle o anlaşmanın içinde olmamız gerekiyor.” Ülke içinde sektörün daha hızlı büyümesinin önündeki engelleri anlatan Dalgakıran “İnsan kaynağımız ve eğitim ortamımız sıkıntıda. Varolanlar da az sayıdaki büyük şehirlerde yaşıyor. Dolayısıyla bu yatırımları göreceli olarak daha geride kalmış şehirlerde yapmamız mümkün değil” dedi.

Taraf Gazetesi, 05/08/2013


Almanya ile casus krizi - HÜSEYİN ÖZKAYA / ANKARA - 05.08.2013
Almanya ile casus krizi Türkiye, İran’ın James Bond’unu Almanya’ya iade etmekten son anda vazgeçince ikili ilişkiler gerildi 

  
Hakkında İnterpol aracılığıyla yakalama kararı bulunan İranlı ajan Hüseyin Tanideh, Türkiye ile Almanya arasında kriz çıkmasına neden oldu. Türkiye, ajanın iadesini isteyen Almanya’ya olumlu yanıt verdi ancak sonra bundan vazgeçti.

İran İstihbaratı ve Devrim Muhafızları Ordusu için çalıştığı ileri sürülen, İran’ın nükleer ve balistik programına yönelik tedarikçilik yapmaktan İnterpol kararıyla aranan Hüseyin Tanideh’in Almanya’ya iadesinin, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın devreye girmesiyle durdurulduğu öğrenildi.

Almanya Savcılığı, geçen yıl, Hindistan ve Almanya’dan alınan nükleer malzemelerin Türkiye üzerinden İran’a gönderildiğini tesbit etti ve konu hakkında soruşturma başlattı. Nükleer malzemeleri, Hüseyin Tanideh’in fason şirketler aracılığıyla İran’daki uluslararası ambargolu şirketlerden MITECH şirketine temin ettiği belirlendi. Federal Savcılığı, Tanideh hakkında, 6 Ağustos 2012’de “Dış Ticaret Yasası ve Savaş Silahları Yasası’nın Denetimi Yasası”nı ihlal ettiği iddiası ile Interpol’den Kırmızı Bülten’le yakalama kararı çıkarttı. Sonrasında, Türk Interpolü ile gerçekleştirilen ortak çalışma sonucunda Tanideh, Interpol ve Organize dedektiflerinin ortak operasyonunda 19 Ocak 2013’te Küçükçekmece Atakent’te saklandığı evde gözaltına alındı. Ardından tutuklanan Tanideh’in bilgileri İnterpol sistemine girildi ve Almanya’ya iade prosedürü işlemeye başladı.

Ancak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devreye girdiği ve Tanideh’in iade edilmemesi için girişimlerde bulunulmasını istediği belirtildi. Konu hakkında düzenlenen toplantıda Tanideh’in Almanya’ya iade edilmemesi için bulunan formül ise oldukça ilginçti. Buna göre, MİT yetkililerinin ‘’Tanideh hakkında Türkiye’de basit bir dava açılması ve dava süreci devam ederken, tutuksuz yargılanma kararıyla serbest bırakılması’’ şeklinde bir formül sundu. Bu formül kabul edildi ve Tanideh hakkında Türkiye’de bir dava açıldı.