24 Temmuz 2013 Çarşamba

Sedat Laçiner: ''Almanya-Rusya ittifakı?''

Prof. Sedat Laçiner'in, 19 Mart 2013 tarihli yazısı:  http://haber.stargazete.com/yazar/suriye-uzerinde-rusyaalmanya-golgesi/yazi-737212

Almanya-Rusya İttifakı?

''Bu basit gerçeğin farkına varan İngiltere ve Fransa, AB'nin Suriye'ye silah ambargosu kararına karşı çıkıyor. Ancak Almanya onlarla aynı görüşte değil. Almanların karşı çıkışında üç temel neden var: sebeplerden ilki dini. Hristiyan demokratların idaresindeki Almanya Müslümanların birbirini kırmasından çok rahatsız görünmüyor. İkinci olarak Almanlar Rusya'yı rahatsız etmek istemiyor. Almanya'nın tavrında Rus etkisi açıkça görülebiliyor. Son olarak Almanya büyük bir ekonomik krizden geçen AB'nin Suriye gibi bölgelerde maliyetli askeri operasyonlara girmesine karşı çıkıyor. Almanlar karşı çıksa da İngiltere ve Fransa Suriye'ye silah ambargosuna son vermeye kararlı görünüyor...''

Muhsin Yazıcıoğlu-Helikopter Kazasının Ardındaki Sır



(07:39)-(08:00) Köksal Akpınar: ''Almanya'da Muhsin Yazıcıoğlu'nun çok yakınında bir isim var, bir arkadaşı var. O arkadaşıyla ölmeden iki ay önce bir görüşmesi var. Ve görüşmesinde ''sana ve Mehmet Ağar'a suikast yapılacak'' diye söylüyor arkadaşı Muhsin Yazıcıoğlu'na. Bu tabi dava dosyasına da girmiştir yani. Bu tutanak olmuş, kayıtlara da geçmiştir. Orada mesela uluslar arası bir operasyon olabileceğinin ilk ip uçlarını veriyor, Muhsin Yazıcıoğlu ile arkadaşı arasında geçen diyalog. Sonradan görüşmelerinde de, Ankara'daki yaptıkları görüşmede de, Muhsin Yazıcıoğlu ''Evet söylediklerin gerçekten doğruymuş, böyle bir duyumu ben de aldım''   '' diyerek, kendisine suikast yapılacağını çok net bir şekilde bildiğini ortaya koyuyordu.''

23 Temmuz 2013 Salı

Merkel Türkiye'de Herkesin Özgür Olduğunu Bilmiyor mu?

http://www.yirmidort.tv/dunya/merkel-turkiyedeki-hristiyanlara-ozgurluk-istedi-h50718.html

Merkel Türkiye'deki Hristiyanlara özgürlük istedi

Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinde yaşayan Müslümanların özgür olmasını istediği kadar Türkiye'de yaşayan Hıristiyanların özgür olmasını istediğini söyledi.

















Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinde  yaşayan  Müslümanların  özgür  olmasını istediği kadar  Türkiye ' de   yaşayan  Hıristiyanların  özgür  olmasını istediğini söyledi.

Baden-Württemberg Eyaleti'nin (BW) Schwaebisch Gmünd şehrinde dün Protestan Kiliseler Birliği  Gençlik  Kolları  Forumu 'na katılan Başbakan Angela Merkel,  kiliselerle çalışmanın önemini vurguladı. Merkel, “Ülkemizde  kiliselerle   devlet  ayrı olsa da,  kiliselerle  özgür   ve   demokratik temel düzen için çalışmak  vazgeçilmezdir .  Kilise   değerleri  Avrupa 'da önemli temel  değerleri oluşturur.”  dedi .

Hıristiyanlığa ait  değerlerin  siyasette  de  temel unsurları oluşturduğunu dile getiren Merkel, “Fakat  günlük   hayattaki  realiteyi  de  kabul etmek gerekiyor. Hıristiyan Demokratik  Birlik  partisi olarak  aile  yapısını  ve   evlilikleri   korumalıyız . Ayrımcılığa karşı durup birlikte  yaşamı önemsemeliyiz.”  dedi .

Merkel  konuşmasında , Württemberg Protestan  Kiliseler  Birliği  Yönetim Kurulu  Başkanı Steffen Kern'in bir isteğini dile getirdi. Merkel, Kern'in isteği üzerine Almanya'da  yaşayan Müslümanların özgür  olmasını istediği kadar  Türkiye ' de   yaşayan  Hıristiyanların  özgür olmasını istediğini ifade etti.

Başbakan Merkel,  kiliselerin  Almanya'da yaptıkları önemli çalışmaları da överek, bunun güçlü bir  hukuk   devletini  oluşturmadaki önemine  değindi .

Hukuk   devleti  anlayışının daha da  geliştirilmesi  gerektiğine işaret eden başbakan, bu konuda kiliselerle  istişareli  ilerlenmesini   tavsiye etti .

Yaklaşık 3 bin  kişiye  hitap eden Merkel  programın  sonunda dualarla uğurlandı.

Dinleme Skandalı

http://www.yirmidort.tv/dunya/almanyada-skandal-buyuyor-h51527.html

Almanya'da skandal büyüyor

Alman istihbarat birimlerinin Amerikalı Ulusal Güvenlik Kurumu NSA ile ortak çalışıp, kendi vatandaşlarını takip etmesi ve onların kişisel bilgilerini bu ülkeye vermesi nedeniyle ortaya çıkan skandal derinleşerek devam ediyor.



Eylül ayında yapılacak seçimler yaklaştıkça gündemin en önemli maddesi haline gelen skandal yeni gelişmelerle devam ediyor.Der Spiegel dergisi, Alman iç ve dış istihbarat birimlerinin 'xKeyscore' adlı bir veri izleme programı sayesinde vatandaşlarını takip ettiğini yazdı. Habere göre, Anayasayı Koruma Teşkilatı ve BND, Amerika ile ortak çalışarak takibatları bu program üzerinden yapıyor. Amerikan NSA'ya ait söz konusu program Almanya'daki vatandaşların bütün kişisel bilgilerini izliyor ve bunları da ABD'li yetkililerle paylaşıyor.

Anayasa Koruma Teşkilatı konuyla ilgili yaptığı açıklamada, tatmin edici bilgilere yer vermezken, sadece 'yasalara bağlı kalındığı' ifadesini kullandı.

Dış istihbarat birimi BND'den ise henüz bir açıklama gelmezken, muhalefet partileri BND Başkanı Gerhard Schindler'in istifasını istedi.

SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, skandaldan sonra Schindler'in koltuğunda oturmasının doğru olmadığını belirtti.

Yeşiller Partisi Meclis Grup Başkanı Renate Künast ise, "Alman hükümetinin Amerikalıların hizmetçisi konumuna düştüğünü" öne sürdü.

Sol Parti Genel Başkanı Bernd Riexinger de söz konusu iddialar aydınlatılana kadar iç ve dış istihbarat başkanlarının görevden alınmasını talep etti.

İddialara göre, Amerikan gizli servisinin Almanya'da her ay ulaştığı 500 milyon kişisel verinin büyük bir kısmı bu program tarafından ele geçiriliyor.
Haber Kaynağı: Cihan

21 Temmuz 2013 Pazar

Almanlar Yiğit Bulut'tan Rahatsız...
















Almanlar Yiğit Bulut'tan neden rahatsız? İşte cevabı: http://haber.stargazete.com/yazar/bu-saldirinin-sebebi-ne/yazi-774410

''Sevgili dostlar, günlerdir susuyorum, ''heveslerini alsınlar geçer'' diye bekliyorum ama iş sandığımdan daha organize ve ''korkuları, akıl duvarlarını'' çoktan aşmış durumda. Sınır o kadar geniş ki normalde hiç konu olmaması gereken ''Başmüşavir'' ataması Almanya'da bazı yayın organlarına, İngiltere de bazı gazetelere, İsrail'de gündeme başlık olmuş durumda. Bu noktada aynı hayret içerisinde olanları izleyen bir çok okuyucum, dostum, sokaktaki insanımız bana soruyor; ''Neden'' diye?''

SIRADIŞI ( 17 07 2013 )



(1:34:11)-(1:35:45)  (http://www.youtube.com/watch?v=wXLA0M4Y4Sw&feature=youtu.be&t=1h34m9s) Turgay Güler; Gezi olaylarında Garanti Bankasının ceosunun; Garanti Bankasına, önceden hazırlanmış bir sabotenin devamı olaraktan, ''Ben de çapulcuyum!'' diyerek sabote katılmasının arkasındaki sebebi sorguluyor:''Başbakan Amerikaya gittiğinde; oradaki sanayicilerle bir araya geldiğinde, kürsüden aynen şu ifadeyi kulandı: ''Neye mal olursa olsun, biz yerli otomobil yapacağız!'' dedi. Ve döndü. Koç Grubu diretiyordu. 'Bu hayal, yapamayız, intihar olur' diyordu, Koç Grubu ısrarla diretiyordu. Siz Amerikaya gidip bunu diyorsanız, karşınızda demek ki ciddi bir troys var, ciddi bir tepki var yerli otomobil yapmamanız için... Soru şu: Doğuş Grubu, yerli otomobil yapmaya niyetlendi mi? Denklem çok basit; Almanya geziyi destekle diyor, Doğuş Grubu ayak diretiyor...

Programdan ek bilgi: Doğuş Grubu diğer büyük sermaye gruplarının aksine, hükümete  güven duyarak büyük yatırımlar yaptı ve karını aldı. Doğuş grubunun başka bir özelliği ise otomotiv sektöründe Almanya ile çok ama çok güçlü ilişkilere sahip olması...  

Cemil Ertem: ''Olaylar Almanya, Rusya ve işbirlikçilerinin işi''

on5yirmi5.com
yayın : 4 Haziran 12:42 
http://oku.on5yirmi5.com/haber/guncel/olaylar/129565/olaylar-almanya-rusya-ve-isbirlikcilerinin-isi.html

Olaylar Almanya, Rusya ve işbirlikçilerinin işi

olaylar almanya, rusya ve işbirlikçilerinin işi
Star yazarı Cemil Ertem, Gezi Parkı olaylarının sebeplerini ve arkasında kimler olduğunu on5yirmi5.com için değerlendirdi.
Engin Dinç'in haberi 

Taksim Gezi Parkı’ndaki olaylar kısmen yatışsa da, halen devam ediyor. Gezi Parkı olaylarının yankıları ise sürüyor. Özellikle dış basında Gezi Parkı olayların abartılı bir şekilde verilmesi dikkat çekti. Bununla birlikte Suriye’de yaşanan çatışmaların da Türkiye’deki olaylar üzerinde etkili olduğu yorumları yapılıyordu. Bunların üzerine KESK’in aldığı grev kararı da 28 Şubat’ı hatırlatan bir şekilde hükümeti yıpratma amacını güdüldüğü düşüncesini pekiştirdi. Tüm bu yorumları Star yazarı Cemil Ertem’e sorduk.
Gezi Parkı olaylarının ilk olarak ağaçların kesilmesine tepki olarak, çevreci bir eylem şeklinde başladığını belirten Cemil Ertem, kendisinin de ağaçların kesilmesine ve bu bölgeye bir AVM yapılmasına karşı olduğunu vurguladı. Olayların bu şekilde başlamasına rağmen sonradan aldığı şeklin masum olmadığının altını çizen Cemil Ertem, bugün yaşananların 28 Şubat sürecinde yaşananları andırdığını söyledi. Erbakan Hükümeti’nin uyguladığı havuz sisteminin faiz lobisini rahatsız ettiğini ve 28 Şubat’ta bunun çok önemli olduğunu belirten Cemil Ertem, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki AK Parti hükümetinin de faiz lobisini kızdıracak politikalar izlemesinin bugün yaşanan olaylarda büyük bir rolü olduğunun altını çizdi.Türkiye’nin izlediği enerji politikasının da uluslararası güçlerin çıkarlarına aykırı olduğu için bugün yaşanan olayların ardında bu güçlerin, özellikle de Rusya ve Almanya’nın olduğuna inandığını kaydeden Cemil Ertem, şunları söyledi:
“Türkiye Almanya ile rekabet ediyor. Sanayi anlamında Rusya’yı zorlayacak bir Güney gaz koridorunu harekete geçirdi. Kuzey Irak’ta bizim barış sürecimize paralel ilişkilerimiz düzeldi ve oradaki enerji kaynaklarımızı Ceyhan Limanı’na getirip dünyaya ulaştırmaya başladık. Bütün bunlar Rusya ve Almanya’yı çok rahatsız etti. Esasında bu kalkışmalara baktığımızda Rusya ve Almanya’nın baş aktör olduğunu düşünüyorum. Öte taraftan Almanya ve Rusya ile işbirliği içerisinde olan Türkiye’deki işbirlikçileri ve ortakları var. Örneğin tam bugünlerde Alman medyasına baktığımız zaman Türkiye’deki bu protestoları çok abartan, adeta bir iç savaş görüntüsü ile verdiğini görüyoruz. Böyle olunca bu kalkışmalar Türkiye’de basit bir demokratikleşme ve demokratik tepki içerisinde olarak algılayamayız. Ama böyle olmasını da arzu ederiz. Çünkü Türkiye’de yurttaşların yaşadıkları bölgeyle, yaşadıkları şehirle ilgili görüşlerini anlatması, bunlara yön vermesi çok önemli. Hükümetlerin de bunları dinlemesi lazım. Kim olursa olsun, bugün AK Parti hükümeti, yarın başka bir hükümet, yurttaşların günlük tepki ve taleplerini dikkate alması lazım. Artık öyle bir zamanda yaşıyoruz. Dolayısıyla böyle tepkiler olduğu zaman hükümetlerin bunları polis zoruyla bastırmaması ve dinlemesi lazım. Ama burada sorun tam bu değil. Sorun, bu insanların temiz demokratik tepkilerini kullanan iç ve dış çevreler olduğunu görmektir. Piyasaların şu andaki durumuna, dış basında çıkan haberlere bakarak gelinen noktada olayları; öteden beri hem Türkiye’nin yapmak istediği şeyleri, hem de elde ettiği gücü üstlenmesini engellemek isteyen çevreler tarafından bu yönde yürütülen politikaların bir sonucu olarak görüyoruz.” 
Olayların başlamasının ardından borsanın düşmesi ve ardından KESK’in grev kararı almasının etkilerini sorduğumuz Cemil Erten, şu cevabı verdi:

“Bunlar olabilir. Bunlar demokraside olabilecek olağan girişimler. Piyasa Türkiye’de çalışıyor, borsa düşer piyasadan çıkış olur; yarın yine yükselebilir, bunlar normal. Bugün baktığımızda Avrupa borsaları Avrupa’daki krizle paralel olarak 3 yıldır düşüp duruyor, yerlerde sürünüyor.Daha geçen gün Türkiye’de Gezi olayları başlamadan önce, -Avrupa finansının başkenti Frankfurt’un Alman Merkez Bankası’nın merkez ofisleri oradadır-, Frankfurt’taki Merkez Bankası’nın önünde krizi protesto eden göstericilere Alman polisi çok sert müdahale etti. Biber gazıyla müdahale etti ve döverek göz altına aldı. Bunlar demokrasilerde olur. Yarın öbür gün Avrupa’da da olacak. Çünkü Avrupa’da işsizlik yüzde 50’ye çıktı. Türkiye’de böyle bir durum yok. Şimdi öte taraftan bir işçi konfederasyonu, bu KESK olabilir, DİSK olabilir, Türk-İş olabilir; grev kararı alabilir, grev olabilir, grev yasal haktır. Dolayısıyla bunların olması Türkiye’nin normal bir ülke olduğunu gösterir. Bugün Suriye’de grev olabiliyor mu? Olamıyor değil mi? Türkiye’de grev olabiliyorsa bu iyi bir şeydir. KESK grev kararı alsın ve bunu da yapsın gücü varsa.” 

KESK’in aldığı grev kararının '28 Şubat’ta Beşli Çete’nin yaptıklarını anımsattığı yönündeki değerlendirmeleri sorduğumuz Cemil Erten, şöyle konuştu:
 
“Çok benziyor, onun da altını çiziyorum. Türkiye’de değil, dünyanın herhangi bir ülkesinde seçimle işbaşına gelmiş bir hükümeti siz ancak seçimle yollayabilirsiniz. Onun dışında bu tür kalkışma ve bu kalkışma sonucunda gelebilecek terör ve bu teröre bağlı ekonomideki tahribatın sonucunda birtakım demagoji dışı güçleri göreve çağırarak seçilmiş bir hükümeti işbaşından götürmeye kalktığınız zaman bunun adı faşizm olur. Bu Türkiye’de yapıldı, 12 Mart’ta yapıldı, 12 Eylül’de yapıldı, 27 Mayıs 1960’ta yapıldı. Adnan Menderes’i astılar, 28 Şubat’ta tankları yürüttüler ama Türkiye’de artık bunları yapabilecek ortam yok. Türkiye’de demokrasinin kurumları eksik de olsa yerinde. Türkiye’de demokrasi geleneği yavaş yavaş, istikrarın demokrasiyle sağlanması çerçevesinde oturuyor. Kaldı ki dünya konjonktürü de buna uygun değil. Türkiye Ortadoğu’da belirleyici bir güç olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla hiç kimse adeta demokrasi dışı bir çağrı yapan bu güçleri, dünyada da demokratik bir tepki olarak dikkate almaz. Bugün dünya basınında bütün bu işler demokratik bir tepki olarak görülüyor, tabi bir noktada öyledir, demokratik tepkidir. Bu demokratik tepkiyi kullanan güçleri, insanları sokağa salan güçlerin planlarını dünya öğrendiği zaman onların esasında ne olduğunu da öğrenmiş olacak ve bu değişikliği de çekecek. Çünkü bugün Suriye’nin nasıl bir iç savaşla yıkıma uğradığını, orada piyasaların hiçbir şekilde çalışmadığını görüyoruz. Bugün tüm Türkiye’de bu olsa ne olacak diye soruyorsunuz. Demokrasi olmayan bir ülkede bu olsa olur mu?  Demokrasi olan bir ülkede borsa iner, çıkar. Demokrasi olmayan bir ülkede borsa inmez, çıkmaz. Tüm Türkiye’de bu olsa ne olur biliyor musunuz siz? Var mı Suriye’de borsa? Faşizm dönemlerinde Latin Amerika ülkelerinde borsa ne durumdaydı hatırlıyor musunuz? Ya da 12 Eylül’de borsa ne durumdaydı, Türkiye ekonomisi dış basın tarafından takip ediliyor muydu? Çünkü Türkiye’ye yabancı sermaye gelmiyordu, askerler vardı, faşizm vardı. Şimdi Suriye merak ediyor, ne oldu acaba diye soruyor. Bunlar normal şeyler. Olur da, olacak da. Almanya’da olmuyor mu? Frankfurt dünya kapitalizminin finansal başkentlerinden bir tanesidir. Polis adeta sürüklercesine krizi protesto eden genç insanları gözaltına aldı, biber gazı sıktı, coplarla dövdü. Ne oldu? Almanya’yı kim konuşuyor Frankfurt’taki bu eylemden sonra? Türkiye’deki bazı şeylerin abartılması aşırıdır, bunun da altını çizmek lazım. Bir de şunu ilave etmek istiyorum; Türkiye’ye çok büyük yatırımlar geliyor, Türkiye dışa açılıyor, artık doğrudan yabancı sermaye yatırımı dediğimiz iş ve aş yaratacak, teknoloji getirecek yatırımlar geliyor. O zaman Türkiye’de devletle büyümüş devletleşen sermaye; Türkiye’nin tabiat varlıklarına, doğal varlıklarını yağmalamış sermaye. İşte Başbakan söylüyor Koç Üniversitesi’nin nasıl kurulduğunu. Demokratik bir ülkede Koç Üniversitesi milletin, ülkenin ormanlarını yağmalayarak kurulabilir miydi? Kurulamazdı. Şimdi bunların elinden bu güç alınıyor. Türkiye’de bugün kaç tane büyük rafineri var? Bir tane değil mi, Tüpraş.  Türkiye’de 5 yıl sonra 5 tane daha Tüpraş gibi rafineri olacak, bunu Koç ister mi? İstemiyor, istemediği için bu tür Türkiye’yi karıştıracak, Türkiye’yi aşağı çekecek, Türkiye’yi eski Türkiye yapacak eylemleri ne yazık ki bu sermaye grupları destekliyor. Bunun da altını çiziyorum.” 
Son olarak Suriye ve İran’ın bu olaylarda rolü olup olamayacağını sorduğumuz Cemil Erten, sözlerini  şöyle tamamladı:
Suriye ve İran, Almanya ve Rusya’nın oyuncağı ve kuklasıdır. İran bir İslam ülkesi değildir. İran şeytandır, İran bugün Almanya ve Rusya’nın oyuncağı ve kuklasıdır. İran’daki Mollalar Rusya ve Almanya’nın oyuncaklarıdır, kuklalarıdır. Onun için İran bugün Türkiye üzerindeki bu emellerini ve Türkiye üzerindeki bu kirli oyunlarını bıraksın. İran istihbaratı Türkiye’de göstericiler arasında da vardır, oradan da çekilsin. Aynı şekilde Reyhanlı katliamını yapan Suriye istihbaratı El Muhaberat’tır ve İran’la birlikte yapmışlardır. Türkiye bütün bunları görüyor. Dolayısıyla İran’ın Türkiye’den elini çekmesi lazım ve çekecektir de.”


on5yirmi5.com
yayın : 4 Haziran 12:42

Almanca'nın farkı...

Yiğit Bulut:''Gezi'nin arkasında İngiltere ve Almanya var.''

19.06.2013 ensonhaber.com





















Yirmidört TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, Taksim'deki Gezi Parkı eylemleriyle ilgili TGRT Haber'e açıklamalarda bulundu.

ARKASINDA ALMANYA VE İNGİLTERE VAR

Bulut eylemlerin geldiği noktadan, bazı holdinglerin eylemlere verdiği destekten ve dış basındaki haberlerden yola çıkarak "Gezi eylemlerinin arkasında Almanya ve İngiltere var" dedi.
Yiğit Bulut ayrıca, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren bu iki ülkenin Türkiye üzerine oyunlar oynadığını da kaydederek, "Türkiye her 10 yıllık kalkınma döneminden sonra hep bu iktidar değişimlerine maruz bırakıldı" dedi.
Yirmidört TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, Taksim'deki Gezi Parkı eylemleriyle ilgili TGRT Haber'e açıklamalarda bulundu.

ARKASINDA ALMANYA VE İNGİLTERE VAR

Bulut eylemlerin geldiği noktadan, bazı holdinglerin eylemlere verdiği destekten ve dış basındaki haberlerden yola çıkarak "Gezi eylemlerinin arkasında Almanya ve İngiltere var" dedi.
Yiğit Bulut ayrıca, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren bu iki ülkenin Türkiye üzerine oyunlar oynadığını da kaydederek, "Türkiye her 10 yıllık kalkınma döneminden sonra hep bu iktidar değişimlerine maruz bırakıldı" dedi.

MENDERES'E DE BUNU YAPTILAR

İşte Yiğit Bulut'un açıklamaları;
Alman ve İngilizler, onların içerideki uzantıları ile işbirliği yapmadı diye Menderes'i astırdılar. Montaj sanayinden kurtulmak isteyen Menderes'i "Sen üretici olmamalısın" diyerek astılar.

CUMHURİYET'TEN BERİ BÖYLE

10'ar yıllık periotlarla Türkiye bağımsızlık noktasına gidiyor diye, her zaman hükümetler üzerine oyunlar oynanmış ve iktidar düşürülmeye çalışılmıştır. Atatürk'ün 10 yıllık iktidarı sonrasında yaşananlara bakın, Menderes'e bakın ve Tayyip Bey'in iktidarına bakın. Cumhuriyet tarihinin en iyi ekonomik göstergelerini yakalayan Tayyip Bey'in iktidarını devirmeye çalışılıyor.

MEDYANIN YÜZDE 65'İ ALMAN SERMAYESİ

Türkiye'deki kartel medyanın yüzde 65'i Alman sermayesinin elinde. 200 yıldır İngiltere belasından Almanya belasından kurtulamadık. Şimdi düzenlenen oyunların arkasında da bu iki ülke var.

BU BİR KURTULUŞ SAVAŞI

Montaj sanayi düzeninden kurtulamadık. İstedikleri adamı asıp istediklerini yücelttiler. Bu bir Kurtuluş Savaşı'dır, bunu herkes bilsin.



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Tarih Atlası / II. Abdülhamid Özel Programı -10.02.2013 .



(0:30:09)-(0:30:25) Mustafa Armağan: 'Şimdi bakıyoruz ki iyi kötü 'bu gemi' 1906'ya kadar, dünya şartlarının da sağladığı bir dağınıklıktan da istifade ederek kendisine bir hareket alanı açarak, ama öte taraftan, Almanya'yı da kendi yanına çekmeyi başararak, İngilizlere karşı gerektiğinde kullanmak üzere... Ama ittifak hiç bir zaman yapmamıştır, o da enteresan bir şey. Yani ne kadar iyi kurmuşsa da ittifaka hayır demiştir.'

(0:34:55)-(0:35:20) Mümtazer Türköne bir Abdülhamid Han ''panoroması'' çizerken anlatıyor: 1. Dünya Savaşı'na giden ortamda Almanya'nın yükselişine değiniyor: 'Biraz da o sıralarda Avrupa'da,  dünyada neler olup bitiyor, onlara bakmak lazım. Bütün her şey, bütün gelişmeler. Zaten 1. Dünya Savaşı'na doğru gidiyor. Herkes kendi kalesini, kendi mevzisini ona göre tahkim ediyor; Almanya'nın yükselişi...'

(0:10:15)-(0:11:32) Mehmet Niyazi Özdemir'in, (Almanya'nın doğal genişleme alanı Balkanların, tarihi bağlamında bir not) Abdülhamid Han'ın devletin mihrakı olmasına dair verdiği örnek :'Ve Abdülhamid Han, daha doğrusu Açına oğulları, tarih felsefesinde devletin mihrakı kabul edilir. Hatta, biliyorsunuz ilk defa ''Türkiye'',873'te Macaristan'da kurulan devletin adıdır. Ama bu devlet çok güçlü kurulmasına rağmen, başında bütün ahalinin güvendiği bir hanedan olmadığından dolayı yıkıldığını tarihçiler söyler... Şimdi Hilafet (Osmanlının Bizans'a karşı 'misyonu' örneğiyle) artı 'Açınaoğlu' yıpratılmadan Batı'nın petrol koklaması mümkün değil. Dolayısıyla hedefe Abdülhamid Han oturuyor...'

(0:35:20)-(0:36:22) Mümtazer Türköne: 'Abdülhamid'in Hilafet politikası, İslam dünyasına yönelik pan İslamist politikası, bu bir politik manivela. Ve ondan sonra da yine istikrarlı bir şekilde yine kendi içinde bir Osmanlı milleti yaratma çabası... Yani devlet yaşayacaksa, imparatorluk yaşayacaksa bu Tanzimatın açtığı yoldan giderek, Osmanlı milleti ortaya çıkararak olur, başka türlü olmaz... Bunu da aynı şekilde devam ettiriyor. Ben o yüzden hep ihmal ettiğimizi düşünüyorum; Abdülhamid'in sultan, padişah, halife ünvanı var ama aynı zamanda bir de ''kaiser'' unvanı var. Kaiser... Osmanlı imparatorları kaiserdir. Yani ''sezar''dır. Bizans'ı aldıktan sonra Fatih Sultan Mehmed bu unvanı kullanıyor. Ondan sonra gelen padişahlar da kullanıyor. Yani ''imparator'' demek. Kaiser imparatordur, bir imparatorluk misyonunu ve vizyonunu anlamak lazım... Avusturya, Almanya, Rusya ve Osmanlı; döneminde tek olan Roma İmparatorluğu'na gönderme yaparak, bu unvanı kullanıyor...'

(0:38:30)-(0:39:00) Mümtazer Türköne: 1871'de Almanya'nın, Prusya'nın daha doğrusu Fransaya karşı zaferinden sonra; Alman milli birliğinin sağlanmasından sonra, arkasından İtalyan milli birliği ile ulus devletlerin tam bir zaferi, ilerlemesi devam ediyor ve imparatorluk çağı sona eriyor. /// devamında Avusturya-Macaristan'da ''nasyolanismus''  adı altında bir 'imparatorluk milliyetçiliği' türediğini belirtiyor.

(1:52:33)-(1:52:48) Mehmet Niyazi Özdemir: 'O zamanki aydınlarımızı incelerseniz, ben bunları çok da ''Türkiye kalkınsın, Osmanlı Amerika olsun'' diye düşündüklerini sanmıyorum. ''Hürriyet kahramanı'' hakkında ben öyle belgeler gördüm ki, Almanca, dudağınız uçuklar, dudağınız uçuklar!'




  

19 Temmuz 2013 Cuma

Merkel: Türkiye politikam değişmeyecek



lmanya Başbakanı Angela Merkel, Eylül ayında yapılacak seçimlerin ardından tekrar iktidara gelmesi halinde de Türkiye ile ilgili politikasının değişmeyeceğini söyledi.

Tatil öncesindeki son basın toplantısında soruları cevaplayan Merkel, güncel konular hakkında açıklamalarda bulundu. Angela Merkel, Türkiye ile ilgili soruları ise kısa cevaplarla geçiştirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 'Batı, Mısır'daki darbeye tepkisiz kaldı' şeklindeki eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Merkel, bu suçlamayı kabul etmedi.

Türkiye ile ilgili sorulan soruları kısaca geçiştiren Merkel, Gezi Parkı tartışmaları esnasında da Erdoğan'la görüşmediğini kaydetti. Göstericilere karşı şiddet kullanılmasından yaşadıkları şokun h'l' geçmediğini ifade eden Merkel, insanların Türkiye'de de özgür gösteri yapabileceklerini umut ettiğini dile getirdi. Merkel, bir soru üzerine 22 Eylül seçimlerinden sonra hükümeti devam ettirdikleri takdirde Türkiye politikasının değişmeyeceğini de sözlerine ekledi. 

Amerikan istihbaratının Almanya'yı özel programlarla dinlemesi olayına da değinen Merkel, "Benim ilk görevim Alman halkını korumaktır. Şu anda bu konu ile alakalı araştırmalar sürüyor. Araştırmaların sonunda hükümet olarak ne yapacağımıza karar vereceğiz." dedi.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkedeki insanlar için sorumluluk bilinciyle çalışma gayreti içinde olduğunu sözlerine ekledi.



Milletvekili Dr. Renate Sommer Türkiye'ye karşı ağır ithamlarda bulundu.

















Alman Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekili Dr. Renate Sommer Türkiye'ye karşı ağır ithamlarda bulundu.

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyesi Renate Sommer, Türkiye'yi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olmakla suçladı.

Partinin Türkiye sorumlusu da olan Sommer, AB'nin 1999 yılında Türkiye'yi aday ülke yaparak müzakerele başlamasına o dönem de çok şaşırdığını, yıllar geçse de Türkiye'nin AB üyesi olamayacağını söyledi. Türkiye'nin bir demokrasi olmadığını öne süren Sommer, "10 yıl da geçse Türkiye AB'ye giremeyecek." dedi. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ülkeyi otoriterce yönetmekle suçlayan Sommer, AB sürecinde birçok reform gerçekleştirilse de son dönemde büyük gerileme olduğunu, Türkiye'de şu anda demokrasiden söz edilemeyeceğini, azınlıklar, ifade, basın ve gösteri hürriyetinin olmadığını ileri sürdü. AB kapısının Türkiye için kapalı olmadığını belirten Sommer, Türkiye'nin imtiyazlı ortaklığı kabul etmesinin iki taraf için en iyi çözüm olacağını savundu.

http://www.ahaber.com.tr/Dunya/2013/07/19/turkiye-10-yil-da-gecse-abye-giremez

DHKP-C GERÇEKLERİ















DHKP-C Gerçekleri, https://twitter.com/Mustafaselanik3 : ''Suriye ve Almanya'yı kontrol etiğimiz gün DHKP-C'yi de kontrol altına alırız.''

Almanya; araç olarak kullanıp, işbirliği yaptığı...



Almanya; işbirliği yapıp, araç olarak kullandığı kendi 'küresel sermayesi' teknolojide geri kaldığı ve özellikle Türkiye karşısında aciz kaldığı için agresif...
   Dr. Cemil Ertem açıklıyor: 'Öte taraftan şöyle bir durum var. Bütün bu kriz süresince bir ülke daha var ki, (İngiltere'nin yanında Türkiye karşıtı olarak) -o da gerçekten çok önemli ataklar yaptı ve Türkiye'nin karşısında oldu ve biz bunları söyleyince bunlara ''komplo teorisi'' deniyor ama bütün veriler elimizde- Almanyadır... Mesela 3. Reich Faşisizmdir. Bu kiriz saikiyle, bağlı olarak ve yararlanarak, Avrupa'nın göbeğinde, bir 4. Reich inşa etmeye çalıştı bütün bu süreçte. Ve 1995 yılındaki Yugoslavya'nın parçalanmasındaki iç savaştan sonra, en agresif ekonomi ve siyasi politikalarını uyguladı Almanya. Şimdi bu da şuna dayanıyor. Bakın; bu gün Türkiye'deki sanayicilerin, özellikle makine sanayi gibi temel sanayi alanındaki sanayicilerin, Almanya'da yatırımları var. Yani Türkiye makine sanayinde Almanya'ya sanayi ihracatı yapıyor. Halbuki tarihte Almanya, nokta üzerine nokta basan matbaa makinelerini yapmıştır, mekaniğin en gelişmiş hali Almanya'dır ve teknoloji oralardan 'silikon vadisine' geçmiştir. 2. Dünya Savaşında ''Enigma'' , biliyorsunuz şifreleme ve bilgisayar teknolojileri Nazilerin esasında geliştirdiği ilk teknoloji hikayeleridir ama bundan sonra Almanya yenilmiştir ve bunu Amerikan ordusu almıştır ve Amerika bilgisayar hikayesini yaratmıştır. Aynı şekilde Almanya'nın teknolojiyi 2. Dünya Savaşındaki yenilgiden sonra kaptırması gibi,  makine sanayi ve buna bağlı sanayilerdeki üstünlüğü rekabet ettiği Türkiye gibi ülkelere kaptırmak üzere. Şimdi burada İngiltere'nin yaşadığı telaşı Almanya da yaşıyor...
  Türkiye '80 yıllık kendini kilitleyen yapıya' rağmen yeni anayasasını yapmaya çalışıp siyasi alandaki hamleleri gerçekleştirmeye çalışıyor. Ama yeni anayasa kadar önemli bir şey var ki,  bu da; bütünlüklü bir sanayileşme programı ve buna bağlı olarak, aynı Güney Kore'nin yaptığı gibi, bilgi toplumuna geçme hikayesi. Bunu bizim Sanayi Bakanlığımız olsun; Kalkınma Bakanlığımız olsun ve Ekonomi bakanlığımız olsun yeni yeni fark ediyor ve  yeni yeni yapmaya çalışıyor. İşte yapmaya çalıştığı andan itibaren de birileri bu andan itibaren ''bi dakika, noluyoruz!'' demeye başladı...'
 Prof. Sedat Laçiner açıklıyor: 'Schröder döneminde, bir sosyal demokrat bir parti döneminde,  Almanya müthiş bir dönüşüm yaptı. Önce Helmut Kohl döneminde, 90'ların başında iki Almanyayı birleştirdiler ve sadece orada pazar yaratmadılar. Orada iş gücünde de çok ciddi bir ucuzlama yaşandı. Ama Schröder ile birlikte, 2000'lerin başında Almanya 'sosyal devleti' fiilen bıraktı. Mesela sağlık harcamalarında, ihtiyarlar ve çocuklar konusunda bütün paralar kısılmaya başlandı. Şimdi şu anda da, Merkel döneminde de Avrupa Birliğinin doğuya doğru yeni genişlemesiyle birlikte, Polanya'daki adam gidip Almanya'da çalışmaya başladı. Ve 'komik' paralara. Mesela 1000 Euro ev kirasının olduğu bir yerde, 1000 Euro'ya çalışıyor işçi. Demek ki, taşeron firmalarda, en olmadık işleri yapıyorlar. Türklerin 1960'lardan sonra 70'lerde yaptıklar işlerden daha ağır işleri, üstelik o dönemdeki hakların bile aranacağı bir dönemde yapıyorlar. Yani Almanya Avrupa'nın orta hallilerini; fakirlerini, rekabet gücünü artırmak için kullandı. Bunu yaparken kendisine bağladı. Bir yandan da rekabetçi olmayan fabrikalarını Polonya gibi, Türkiye gibi ülkelere gönderdi ve oralarda yatırım yaptı ve orada da o ekonomileri ele geçirmenin yollarını arıyor. Yani fiili bir ele geçirme operasyonu devam ediyor. Buradan Almanya'nın varacağı yer neresi? En yakın Halka Türkiye. Çünkü balkanlar Almanya'nın doğal genişleme alanıdır, Hırvatistan'ın AB'ye katılma sürecinde önemli bir adım daha atılmış olacak ve Bulgaristan ve Romanya zaten katıldı. Bunların hepsinde bir Almanizasyon başlıyor. Yani fabrikaların ele geçirilmesi, oralara mühendislerin gönderilmesi, kredi açılması, bir borç ilişkisinin kurulması, (Cemil Ertem burada ''sanayi standartları''nı ekliyor) ağır standartların getirilmesi vs. Türkiye'ye dönük de böyle arzuları var Almanya'nın...
  Buna karşı Türkiye buna karşı ne yapabilir? Türkiye'nin yükselmesi  diğer devletlerde olduğu gibi bölgesel bir yükselmeyle mümkün.
  1-İçinizde yeniden yapılanacaksınız.
  2- Etrafınızda hinterland oluşturacaksınız.
  Bizim şanssızlığımız bir boyutuyla, Balkanlar kanadındaki hinterlandımız, bir kanadıyla, Almanya'nın hinterlandıyla çarpışıyor. Burada bir şey yapmanın zorluğu var. İkincisi Ortadoğu'daki hinterlanda baktığımız zaman; bizim orayı yukarı kaldıracağımız yere, ora bizi aşağı çekmeye başladı. Hikaye istediğimiz gibi gelişmiyor. Suriye'de iç savaş, Mısır'da iç savaşa giden bir durum. E yeni toparlanan bir Türkiye, 'Suudi Arabistanla vs. ile ilişkiler bozulur mu?'. Birileri de Ortadoğu'ya doğru Türkiye'nin ayaklarından çekmeye de çalışıyor. Birileri değim kimlerdir; bir ucu Amerika'da FED'in içinde, bir ucu İngiltere'de City'nin içinde, bir ucu İsrail'de Tel Aviv'de, bir diğer ucu Frankfurt'ta. Bunların bazı kesiştiği noktalar var. Nedir o, 11 Eylül'den sonra Amerika'da, Avrupa'da hortlayan; 'İslam düşmanlığı', 'İslam karşıtlığı', 'İslama fobia' dediğimiz şey, medeniyetler çatışması. Psikolojik bir boyut, ama birisinin de işine geliyor bu psikolojik boyut. Çünkü söz dinlemeyen bir Brezilya, söz dinlemeyen bir Hindistan, söz dinlemeyen bir Çin; zaten bunlar yetiyor. Onları kontrol etmek için ayrı araçlar var. Söz dinlemeyen bir Türkiye için de kullanılan araçlardan bir tanesi, işte, ''aşırı dinciler'', ''İslamcılar'', Orta doğu, Suriye...'.                                      

18 Temmuz 2013 Perşembe

Almanya ve Bild Grubunun Türkiye'deki oyunları

A Haber; ''Deşifre'' programı, Mehmet Ali Önel -17 Temmuz 2013. Konuk: Yiğit Bulut.

Almanya, İngiltere ve Bild grubunun Türkiye üzerindeki oyunları, Yiğit Bulut beyan ediyor:

''Bild grubu deyince Kai Diekman var karşımızda. Kai Diekman kim? 28 Şubat sürecinde karşımıza çıkan adam. Kai Diekman kim? 2001 krizinde öne çıkan adam. Kai Diekman kim? Türkiye'de kaos ne zaman çıktı, arkasındaki adam. Kai Diekaman kim? ''411 EL KAOSA KALKTI'' manşetini attıran adam...''




17 Temmuz 2013 Çarşamba

Hürriyet Alman'a ve İngiliz'e çalışıyor!





Boşnak Soykırımında Alman Etkisi




Yugoslavya'nın dağılmasından sonra cereyan eden vakalarda Alman devletinin ve işbirliği yaptığı Alman silah
lobisinin büyük etkisi, desteği vardır.

Kaynak: Dr. Cemil Ertem

Edward Snowden: ''NSA Almanya ile aynı yatakta''

16 Temmuz 2013. TV Net; ''Komplo Teorisi'' programı, Cem Küçük.




Alman Der Spiegel dergisinin haberine göre, CIA'in eski çalışanı Edward Snowden birçok istihbarat operasyonunda ABD ile birlikte hareket eden Almanya'yı da suçladı. Almanya ve ABD'nin ortak istihbarat operasyonunda sanılandan çok daha fazla yakın işbirliği yaptığını belirten Snowden, ''NSA birçok batı ülkesiyle birlikte olduğu gibi, Almanlarla da aynı yatakta'' ifadelerini kullandı. Edward Snowden söz konusu ülkelerin istihbarat operasyonlarında birlikte hareket etme prensibinin de şöyle işlediğini söyledi: ''İkinci bir ülkenin ajanı verdiğimiz istihbaratın kaynağını bize sormaz, biz de onlardan sormayız. İstihbarat paylaşan ülkeler liderlerini bu şekilde koruyor.''

Alman haber alma teşkilatının Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) ile yakın ilişkilere sahip olduğunu vurgulayan Snowden, ABD'nin Avrupalı diplomatları dinlediğini ve AB ülkelerinin bilgisayar sistemlerinin içine sızdığını savundu.

16 Temmuz 2013 Salı

Almanya'da Türk çocuklara sistematik bir şekilde el konulması!



Almanya bazı kendi çıkarları doğrultusunda; insan haklarına ve medeniyete aykırı, kendi özüne uygun olarak, sistematik bir şekilde bu güne kadar 40.000 Türk çocuğuna el koymuş, onları eş cinsel, Hristiyan ailelerin yanına vererek onları asimile etmiştir. Türk aileleri muzdarip bırakmıştır.

https://www.facebook.com/AlmanyadaHaklariIhlalEdilenTurkCocuklari

1)- Öncelikle şunu söyleyelim. Alman Gençlik Dairesi bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu’nun muadili ve elbette ki gerekli bir kuruluş. Biz nasıl Türkiye’de ÇEK’in hatalarını en sert biçimde eleştirebiliyorsak aynı şeyi Jugendampt için de yapıyoruz ama öyle anlaşılıyor ki Alman Gençlik Dairesi bir dokunulmazlık zırhı altında olmak istiyor.

2)- Alman Gençlik Dairesi (AGD) elbette ki doğru uygulamalar yapıyor. Türkiye kökenlilerin bir bölümünün çocuklarına şiddet uyguladıkları da bir sır değil. Bu çocukları almasında da bir problem yok. Ancak problem başka yerde.

3)- AGD’de, kurum, yukarıda sözünü ettiğim sinsi yabancı düşmanı bürokratları barındırmakta ve bunlar adeta sistematik olarak Türkiyeli ailelere eziyet etmekte. Çocukları ellerinden alınan ailelerin yüzde 30’undan fazlası mağdur edilmiş, haksız ve yasa dışı uygulamalarla karşı karşıya kalmış durumda. Elimizde bu ailelere ilişkin yüzlerce örnek var. Sırf “Avrupa’da Gündem” programında gündeme getirdiğim onlarca örnek. Emine K. Arslaner bu konuda detay öğrenme sürecine girmek isterse Almanya’dan Umut Yıldızı Derneği’ni arayabilir ve başkanı Kamil Altay’dan istemediği kadar gerçek bilgiyi edinebilir.


4)- Arslaner anlaşılan o ki hayli yabancı meseleye. En azından ruhen, vicdanen yabancı. İlk başta şunu söyleyelim kendisinin bulunmadığını iddia ettiği istatistikî bilgileri mevcut daha biz geçen hafta yayınladık. İsterse kendisine gönderilebilir. 2011 yılında kaç çocuk ailelerinden alındı, kaçı yurtlarda kalıyor, kaçı koruyucu aile elinde, kaçı Alman, kaçı yabancı kökenli? Tüm istatistikî veriler mevcut.

5)- “Gençlik dairelerinin keyfî biçimde çocuklara el koyduğu kanısının uyandırıldığı” sözü ise koca bir yalan. Hem de kuyruklu bir yalan. Şimdiye dek yapılan hiçbir çalışma, hiçbir yayın böyle bir niyet taşımadı. Sadece AGD’nin KEYFÎ uygulamaları duyuruldu ve haksızlıkların giderilmesi istendi. Ailelerin dramları ekranlara getirildi. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da bunları takip etti, soruşturdu ve sorunların giderilmesini resmi düzeyde talep etti.


6)- AGD, çoğu anne kucağından aldığı çocukları sistematik olarak dini, dili, kültürü farklı bir Alman aileye vererek bu çocukları asimile ediyor. Hemen “Türkiyeli koruyucu aile yok” yalanına sığınmasın kimse. Türkiyeli koruyucu ailelere inanılmaz zorluklar çıkarıyorlar. Bununla ilgili de onlarca örnek var.

7)- Türkiyeli koruyucu ailelere zorluklar çıkardıkları gibi çocukları akrabalarına da vermiyor AGD. Yanısıra Alman “koruyucu” aileler hakkında öylesine alelusûl “soruşturma”lar yapıyorlar ki aralarında uyuşturucu kullanan mı istersin, çocuk için aldıkları paraları içkiye yatıranları mı istersin, çocuklara taciz ve şiddet uygulayanlar mı, ne ararsan mevcut. Daha geçen gün biri bizzat Alman komşusu tarafından şiddet uyguladığı için ihbar edildi ve AGD buna rağmen çocuğu onlardan uzun süre almadı.

8)- Çocuklar sudan nedenlerle ailelerinden koparıldıktan sonra Türkçe konuşmaları yasaklanıyor. Kiliseye götürülüyorlar ve Hıristiyan olmaya zorlanıyorlar. Erkekse sünnet ettirmiyorlar, aileleriyle görüşmelerine ancak iki ayda bir ve o da bir saat izin veriyorlar. Yanlarında mutlaka bir gözlemci bulunuyor, Türkçe konuşmalarına izin yok.

9)- Sorunun bir başka boyutu ise şu: Aileler şimdiye dek öylesine çaresizdi ki, altı-yedi yıl öncesine dek Türkiye’nin konsolosluk yetkilileri de onlarla ilgilenmiyorlardı. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı yoktu. Türkiye medyası Avrupa’ya yönelik yayınlarında “gurbetçi lay lay lom”u ile vakit öldürmekteydi. Aileler nereye başvuracaklarını bile bilmiyorlardı. Son yıllarda mahkemelere başvuruda bulunuluyor, AGD dava ediliyor ama ne ilginçtir ki neo-Nazi kurbanlarının duruşmasını izlemeye Türk medyasını almayacak denli hukuktan ve vicdandan nasipsiz Alman yargıçları genellikle aleyhte kararlar veriyorlar. Ve yargıçlar ne hikmetse hep Jugendampt’ın söylediklerini doğru ve gerçek olarak kabul ediyorlar.


10)- Arslaner, sorunun özünü kaçırıyor. Çocukların neden şiddete uğradığının araştırılması “masaya yatırılması” gerektiğini söylüyor. Yani bu sorun masaya yatırılacak, çözümlenecek ve çocuk ailesinin yanında kalacak. Anlamıyor, çünkü meseleye vicdani yaklaşmıyor. Çünkü sorun, şiddete uğrayan çocukların İVEDİLİKLE onları şefkatle saracak bir koruyucu aileye ihtiyacı olduğu. Ama bu koruyucu ailenin ise mutlaka Türkiyeli olması gerektiği. Bu bir. İkincisi de sudan gerekçelerle çocukların ailelerinden koparılmaması ve hayatların karartılmaması. Almanya bu çocukları Alman ailelere vererek, onları dilinden, dininden ve kültüründen, ailesinden uzaklaştırıp kopararak demografik sorununa çözüm bulmaktan, Türkiyeli aileleri parçalayıp onları “sorun” olmaktan çıkarma gayretinden vazgeçmelidir.

Son olarak: Biliyorsunuz sekizi Türk on kişiyi öldüren neo-Nazi (NSU) cinayetleriyle Almanya’nın Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın sistematik bir çalışma içinde olduğu kanıtlandı. Alman hükümeti henüz bu işbirliğinin hesabını sorabilmiş değil. Alman devleti gençlik dairelerinin uygulamalarıyla da fena yakalanmıştır. Sayın Arslaner’in yaptığı gibi Türkiye’deki anadil tartışmasını yaşanan dramların karşısına koyarak demagoji yapmak ise kimseye bir şey kazandırmaz.

Kazandıran bu sorunların üstüne gitmektir.

Sayın Emine K. Arslaner şunu biliyor mudur acaba?

“Avrupa’da Gündem” ve Avrupa’daki yazılı medya bu haberleri ele aldıktan, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı meseleleri takip etmeye, konsolosluklar koruyucu aile toplantıları yapıp, sorun yaşayan ailelere hukuki yardım vermeye başladıktan sonra Alman Gençlik Daireleri nihayet bu konuda çalışmalarını yürüten başta Umut Yıldızı Derneği olmak üzere STK’ları ve konsoloslukları muhatap almak istedi. Doğru olanı yaptı ama ne ilginçtir ki bundan önce taleplerini bile dikkate almıyordu.

Bu konuda olabildiğince ağır adımlar atıyor AGD ve siz Sayın Arslaner, bu tür yazılarınızla onlara lojistik destek sağladığınızı umarım fark ediyorsunuzdur.

FUAT UĞUR 09.04.2013









http://www.arti90dergi.com/index.php/109-nisan-2012/136-alman-genclik-dairesinin-uygulamalari-04-2012





http://almanyada-cocukmafyasi.jimdo.com/





http://zaman-online.de/16574/hollandadan-sonra-almanyadaki-turk-cocuklari-da-escinsel-cifltere-verilecek-mi

19.02.2013 ''Zaman Online'':


Birçok kaynaktan yalnızca üçüyle durum ortada...