30 Ağustos 2014 Cumartesi

CEM ÖZDEMİR DE HAŞHAŞİ ÇIKTI!

30/08/2014 http://www.analizmerkezi.com/  ,  http://www.analizmerkezi.com/cem-ozdemir-de-hashasi-cikti-53302h.htm


'Ev zencisi' Cem Özdemir başından aşağı kum yerine buzlu su döker:





''Bunlar için boşuna “Haşhaşi” demiyorlardı demek ki.

Paralel medyanın, yerlere göklere koyamadığı ve her fırsatta demeç aldığı Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, evinin balkonunda kenevir bitkisi yetiştiriyormuş.
Son haftalarda ALS hastalığına dikkat çekmek için başlatılan ve kısa sürede bir sosyal medya fenomeni haline gelen "Ice Bucket Challenge" (Buz Kovası İddiası), Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir'in başına dert oldu.
Zira, Özdemir'in kendi başından aşağı bir kova buzlu suyu izlemek için seçtiği mekan, Kreuzberg'deki kendi evinin balkonuydu ve videoda ünlü siyasetçinin yanında uyuşturucu olarak kullanılan bir "kenevir" bitkisi görülüyordu. Haberin internette yayılması sonrası Özdemir'e ulaşan "Westdeutschen Allgemeinen Zeitung" muhabirlerinin sorusuna, "Evet, o videoda gördüğün kenevirdi." cevabını veren Özdemir'e göre, 18 yaşını doldurmuş her birey içmek istediği keneviri yetiştirme hakkına da sahip olabilmeli.
Konuyla ilgili basının sorularını yanıtlayan Berlin polisi, kenevir yetiştirmenin suç kapsamını girdiği ve konuyu araştıracakları açıklamasını yaptı. Videoda görülen bitkinin kenevir olduğu ve bitkinin Cem Özdemir'e ait olduğu kesinleşirse, Yeşiller Eşbaşkanı'nın ceza alması bekleniyor.''

'Almanya'nın Türkiye'yi Elektronik Kuşatması' TVNET / HABER ANALİZ (22.08.2014)




Ferhat Ünlü (47:50-48:30) : ''Almanya'nın Türkiye'yi dinleme-telekulak skandalı ki 2009 kritik sene: EPDK üyelerinin de 2009'da dinlendiğini, Emniyet İstihbaratın o kayıtlarının 2009'da silindiğini vs. düşünürsek 2009'un o kritik sen pek çok açıdan... Almanya Türkiye'yi telekulak anlamında kuşatmış deyim yerindeyse, başka ülkelerinde bu tarz kuşatmaları var Almanya neden kuşatıyor ve kuşatırken teknik anlamda TİB'i düşünelim, başka kurumları düşünelim nasıl denetleyebilir elektronik bağlamda, buna uygun alt yapısı var mı?''

Batuhan Tosun (48:30-50:50) : '' Şimdi kullanılan altyapılarda Alman cihazları çok fazla kullanılıyor ve eğer siz benim cihazımı kullanıyorsanız ve ben gelişmiş bir ülke isem bu şeye düşmem. Yani BTK sistemlerinde de elektrik sistemlerinde de  yabancı menşeili ürünler kullanılıyor.''

 Ferhat Ünlü: ''Yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında da, spesifik olarak soruyorum, TİB'i özellikle öğrenmek istiyorum...''

Abdurrahman Şimşek: '' Her yerde, her devlet kurumunda...''

Batuhan Tosun: '' Yani şöyle bir durum var: Ben bağlantıyı şuradan kurmaya çalışıyorum not aldım buraya: Erich Schmidt BND'nin eski istihbarat uzmanlarından biri. Şimdi Wikileaks'de Zamanında Emre Doğru ile ilgili çıkan stratfor belgelerinde Doğru'nun yazışmaları ile ilgili TPAO'nın Akdenizde yaptığı sondajların, sondaj çalışmalarının takibi ve bunların yurt dışına bildirilmesi, akabinde yine Almanya'nın -yine Erich Schmidt bunu not olarak düşmüş- 'EPDK çok stratejik bir kurumdur ve Almanya devleti yine Türkiye'nin EPDK kurumunun neler görüştüğünü, görüşmelerini bilmek ister.' Bu iki kurum da EPDK ve TPAO; Türkiye'nin uzun yıllar güdemediği siyaseti son zamanlarda gütmeye başlaması Almanya'nın dikkatini çekecek olacak ki keza kendi teknolojisini kullandırıyor olması... (Ferhat Ünlü: '' Onları teknik anlamda rahatlatıyor.'')   ''

24 Ağustos 2014 Pazar

Almanların dinleme skandalı.

Alman dinleme skandalı üzerinden ülkemizdeki aydın cinayetleri ve ‘bir devlet kurmak fikri’ analizi

Almanya’nın ülkemiz üzerindeki oyunlarının son ortaya çıkanı malumunuz olduğu üzere dinleme skandalıdır. Dinleme skandalı üzerinde ise birçok isim teoriler yürütmektedir. Teoriler genellikle iki ana başlık altında toplanmaktadır. Birincisi ‘Almanya ülkemizdeki dinleme faaliyetlerini kendisi sızdırarak Türkiye’yi zayıf göstererek AB’ye almak-AB ile müzakere sürecini hızlandırması’ , ikincisi ise ‘Almanya’nın kör gözüm parmağına Türkiye’ye saldırısı’dır. Ben ikinci başlığın, farklı bir boyutta değerlendirerek, taraftarıyım.

Almanya Türkiye’yi K. Irak’ın bağımsızlığına karşı dinlediğini belirtiyor. Bu Almanya’nın, Cemil Ertem’in belirttiği üzere, Ukrayna meselesinde de yaptığına benzer. Her ihtimalde kendine bir kazanç sağlamaya çalışıyor. Dinleme faaliyeti ve sonra da bunun kendileri eliyle deşifre edilmesi kendileri açısından kazançlıdır. Dinleme faaliyetinin, K.Irak’la ilişkilendirilerek, deşifre edilmesi Türkiye’de ‘ulusalcı’ bloğa oynamaktır. Normalde ‘Türkiye için bir başka ‘’yavru vatan’’ olan K.Irak’ın, Türkiye ile birleşmesini önleme mevzisi’ni berkitmek onun enerji kaynaklarının ana vatanı ile dünyaya açılmasını önlemeye ufacık da olsa bir katkı yapmak, bu dinleme olayının boyutlarından biridir bence.

Dinleme olayının ayrı bir boyutunu Cemil Ertem’in ‘’Almanya’nın Türkiye’deki kolları ve uzun kulakları’’ yazısından bir alıntıyla açıklamaya başlamak istiyorum: ‘’ Hadi dışişlerini, Başbakanı hatta Cumhurbaşkanı’nı dinlersiniz, bunun bir diplomatik skandal olduğu tartışmasız ama, Merkel’in de kestirip attığı gibi, diplomasi savaş halinde geçerli değildir ya da savaş diplomasisi geçerlidir.’’ Bu boyut aslında K.Irak’ın Türkiye ile birleşmesine başkaca bir saldırı aslında. Savaşı sertleştirmek, safları netleştirmek ve Türkiye’ye karşı düşmanca faaliyetleri belki de daha iyi icra edebilmek için bir nevi ‘savaş ilanı’ olan bu deşifre ülkemizin güneyindeki Kürt kardeşlerimizin Anadolu ile birleşmesini önlemek için yeni Türkiye ülküsüne karşı; bir nevi ‘bakın ne yapıyorlar!’ demektir aynı zamanda. Dinlemenin deşifresinin bu boyutu Türkiye ile Almanya arasındaki bu ‘savaşı’ körüklemektir.

Türkiye ne yapmalı   

Türkiye AB’nin parçalaması ya da en azından ikiye bölünmesi için elinden geleni yapmalı. Trans Pasifik Ortaklığı’nın mevcut AB uygarlığıyla gerçekleşmesi imkansızdır. ABD’nin de bu durumda tavrının Türkiye’den yana olacağı bellidir. Almanya coğrafyasının tahrik ettiği üzere; tarihindeki gibi yine bir ‘Berlinden Bombaya’ (Yusuf Kaplan’ın belirttiği Almanların ‘’7-B Stratejisi’’) emperyalist yürüyüşü için düğmeye bastı. Yararı zararından daha fazla olsa savaş bile çıkarırlar. Dinlemenin deşifresinin ana amaçlarından biri bence mevcut durumu sertleştirmektir. Bunu yöntem olarak bu sefer, şimdilik, farklı yapsalar da amaçları yine aynıdır: mücadelenin bir tarafının merkezinin Almanya olduğu bir ‘savaş’.

Türkiye’nin yapacağı esas icraatlardan biri de ‘bir devlet kurmak’ ya da ‘devletin verimini artırmaktır’. Bu durum ülkemize diğer saldırılara karşı da korunak sağlamak ihtiyacındandır. Bir devlet kurmak fikrini yine bir iğrenç Almanya notuyla berkitmek istiyorum:

Ülkemizde, Almanların, aydın ve devlet adamı cinayetleri ve ‘bir yandan halk bir yandan devlet’ olmak zorunda kalan halkımız.

İstihbarat örgütleri Mahir Kaynak’ın bir kitabında hikayeleştirdiği gibi ‘tanıdık düşman’ severler. Yok etmekten ziyade ele geçirmeyi ya da sürekli yenilgiye uğratmayı-etkisiz hale getirmeyi tercih ederler. Aksi takdirde yeni ve üstelik bir de ‘tanımlanmamış’ düşmanlar neşet eder. Aynı zamanda yok etmek çok başka açılardan kendilerine zarar olarak geri döner. Karşı tarafı daha da tahrik etmiş olurlar. Ancak bu belli şartlar altında geçerlidir. O şartlar ise bence ülkemizin 90’lardaki halinin anti tezidir. 90’larda şimdikinden çok daha fazla bağımlı bir devlet yapısına sahiptik. Yabancı istihbarat örgütleri ülkemizde fink atar; bürokratları, aydınları, devlet adamlarını şehit eder ve bu yanlarına her zaman kâr kalırdı. 90’ların Türkiye’sinde, T.C neden olduğu içtimai hayat nedeniyle bir ‘kolektif akıl’ ile infial uyandırmaz, ondan daha beteri T.C devleti hiçbir şekilde ufacık bir hesap dahi sormazdı. İstihbarat örgütleri bu ülkemizdeki yapanın yanına ‘kar bırakan sistem’ karşısında ülkemizde Mehmet Eymür’ün ifadesiyle hep bir ‘’temizlik’’ faaliyeti içerisinde olmuşlardır. Onun arkadaşı efsane MİT’çilerden Hiram Abas da mesela, işte bu durumdan ötürü göz göre göre şehit edilmiştir. Peki bu ülkenin düşmanları Hiram Abas’ın şehit edilmesinden ötürü herhangi bir sıkıntı yaşamışlar mıdır? İşte ‘bir devlet kurmak’ fikrinin önemini görüyorsunuz. Bence bir devlet adaletle kurulur. Ülkemizde her vaka, vakıa ve suça, istisnasız  bir şekilde, hak ettiği değer ya da ceza verilirse her şeylerin yoluna girmesinin temeli atılmış olur. Bunu değerli aydın Yiğit Bulut örneğiyle berraklaştırmak istiyorum. Yiğit Bulut yazılarında sık sık ‘ekonomide neler yapılabilir’ fikrini işler ve herkesin de buna katılarak katkıda bulunmasını ister. Yiğit Bulut ekonominin teknik ayrıntıları ve bunun ülkemizin yararı adına kullanılması konusunda ülkemizde nadir aydınlardan biridir. Bu yüzden ekonomi dalının teknik kısımlarını Yiğit Bulut’a bırakıyorum. Ben ekonomi de dahil ülkede işlerin yoluna girmesinin temelinin güvenilir bir adalet sistemi kurulmasından geçtiğini düşünüyorum. Böylelikle ihanet derecesinde faiz de rahatlıkla savunulamaz, ‘yerli araba intihar olur’ da denilemez, göstere göstere Almanlarla ülkemize saldırı konusunda medya aracılığıyla ortak da olunmaz ve o adam böyle göstere göstere ‘kağıt kaçakçılığı’ (http://neayakbunlar.blogspot.com.tr/2012/11/pkkci-almanci-aydin-dogan.html) da yapamaz. Topkapı Sarayında en yüksek yapıyı ‘’Adalet Kulesi’’ olarak yapan Osmanlı’nın adalet felsefesini tekrardan getirirsek aynı zamanda ‘’küçük’’ suçlar bile eksiksiz infaz edilmiş olur. Böylelikle tarihten gelen ‘genetiği ve gücüyle’ her türlü belayı savuşturan halkımızın gücünün yanına bir de ‘devlet disiplini’ eklenir ve halkımız adeta bir ‘yandan devlet bir yandan halk’ olmak zorunda da kalmaz. Aynı zamanda ‘devlete yardımcı’-‘halka hizmet eden’ bir teamüller yekunu da oluşabilir. Halk ve devlet ilişkisinden bahsedince, halkın katılımının yüksek olduğu bir devlet yapısının olması gerektiğine de dikkat çekmeden olmaz. Ancak tabi anlatmaya çalıştığım üzere; devlet yanı eksik olmamalı.

Almanlara tavsiyem

Bu kadar pisliğin içinde olan pisliğe elbet bulaşır. Alman devleti şimdiki halini de aşarak küresel sistemin pis araçlarını kullanmayı abartıp, onlarla çok daha fazla eklemlenerek vatandaşlarına daha fazla zarar vermeye başlayacaktır. Alman vatandaşları kendilerini bölünmüş bir AB’nin kuzey kısmında kendilerine hizmetten ziyade eza veren bir Alman devletiyle baş başa kalmak istemiyorlarsa Alman devletini tasfiye etmelidirler. Türkiye de buna yardımcı olmalıdır. Mesela Alman devleti Almanya ve periferisini ileride ‘dünyanın pisliğe batmış mahallelerine’ rahatlıkla çevirebilir. Uyuşturucuya batmış ve oportünist bir içtimai hayata hizmetten ziyade emperyalist bir karaktere sahip olduğu için sebep olabilir. Belki de ‘’bizim polislerimizin Alman polislerden daha çok uyuşturucu yakalaması‘’nın sebebinden biri de bu Alman devletinin karakterinden ötürüdür…      

Blogun yöneticisi trosmtr, https://twitter.com/_osm1_ .